30 Mayıs 2012 Çarşamba

FENERBAHÇE'NİN ŞAMPİYON OLMASI


Bunu istemiyormuş Ümit Karan. Bir Galatasaraylı olarak bunu istememesi kadar doğal bir şey olabilir mi? Bu yazıyı okuyan sen Fenerbahçeli Galatasaray'ın şampiyon olmasını ister misin? Ya Beşiktaş'ın? İstemezsin değil mi? Ben de istemem açıkçası. Rekabet sonuçta, istemem. Ümit Karan da istememiş Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını, bugün olsa yine istemez, ne kadar normal değil mi? Şampiyon olmaması için elinden genel bir şey varsa yapması normal mi peki? Mesela Fenerbahçe'yle çekişen Dynamo Trabzon'la oynarken, gol atması muhtemel takım arkadaşına pas vermemesi normal mi? 
Aşağıda Ümit Karan'nın bugünkü duruşmada (30/05/12) verdiği ifadeden bazı bölümler var. Hürriyet.com.tr'den aldım haberi. Bir sürü gazetede de var, özel haber değil yani;


Ben Galatasaraylıyım. 2006 yılında Şekip bey bana çok yüksek para teklif etmişti. Sorun kendisine. Galatasaraylı olduğum için kabul etmedim. Ben Galatasaraylıyım. Fenerbahçe şampiyon olsun istemem.
İçimden gelmedi pası vermek. Sezer, Trabzonspor maçında sağdan kaçıyordu. Kaleci ile karşı karşıya kalacaktı. Pası vermek istemedim. Belki de Trabzon'a gol atmak istemedim. İçimden gelmedi pası vermek. Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istemiyordum.
Eskişehirspor - Trabzonspor maçında burnu kırılan Tolga'ya "5 dakika kaldı idare et. Oyuncu değişiklik hakkınız yok" dedim. Şike yapsam bunu der miyim?
Bunu normal görecek birisi var mı? Diyelim ki var. Bu kadar rakibe karşı alınmış müthiş bir şampiyonluk var ortada, hala neyin peşindesiniz? Korkunuz yok tamam da, hiç utanmanız da mı yok?

29 Mayıs 2012 Salı

TEŞEKKÜRLER EMRE


Hiç istemediğim bir adamdın, Fenerli olmana rağmen. Sahadaki hırçınlığın, takımına zarar veren sinirinden öteye, özel yaşamındaki cemaat bağlantın nedeniyle istemedim hiç seni. Geldin, çok kötü bir sezon sonrasında kıl payı kaçan iki şampiyonluk ve müthiş bir performansla kazanılmış bir şampiyonlukta ve elbette 29 yıl sonra kazanılan Türkiye kupasında pay sahibi oldun. Sahada hep elinden geleni yaptın hakkını vermeyen olursa ederim kavgasını. Sahada rakiplerinin bel altı mücadelesi kadar saha dışındaki düşmanlarında da mücadele ettin. Sadece senin dudaklarını çeken kamera sistemi kuruldu, sayende. Ya sen istedin ayrılmayı ya seni istemediler, sonuç aynı nasılsa. Emeklerin ve akıttığın ter için teşekkür ederim. Ama en büyük teşekkürü son Dynamo deplasmanındaki duruşun için hak ediyorsun. Yolun açık olsun Emre. 

İstanbul'un Fethi Kutlu Olsun!


22 Mayıs 2012 Salı

Galatasaray'ın Transfer Listesi 2012-2013

Galatasaray'ın Transfer Listesi 2012-2013
Başkan Ünal Aysal ve yönetim kurulu üyeleri, bugün Galatasaray Üniversitesi'ni ziyaret etti. Başkan Aysal ve yöneticiler, Rektör Prof. Dr. Ethem Tolga'yı makamında ziyaret ederken, Başkan Aysal burada üniversitenin hatıra defterine bir yazı yazdı. Organizasyonun devamında öğrencilerle söyleşiye katılan Aysal, öncesinde ise basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 

Sorular üzerine, transfer çalışmalarına değinen Başkan Aysal, ''Transfer çalışmaları geçen seneye nazaran çok daha disiplinli gidiyor. Niyetimiz parça parça isimler açıklamak değil. Listemiz tamamlandıktan sonra yetkili arkadaşlarımızın size açıklama yapmasını planlıyoruz'' dedi. Transfer çalışmalarını uzatmak istemediklerini vurgulayan Başkan Aysal, ''Çalışmalara başladık. Listeler tamamlanınca, Fatih Terim hocamız ile oturup beraber karar vereceğiz. Onun tercihleri çok önemli. Biz de bütçe olarak, ticari olarak, diğer konularla ilgili olarak görüşlerimizi ortaya koyup, bir birleşme sağlarsak, isimler üzerinde mutabakat sağlanmış olacak. Görüşme tarihimiz şu anda belli değil. Ben çalışmanın tamamlanmasını bekliyorum ama tahminim 10-15 gün içinde bu iş gerçekleşir. 10-15 gün içinde teknik ekip ile yönetim nihai kararı vermiş olacak. Çok iyi ve derinliği olan bir ekip Türkiye'yi yurt dışında temsil edecek. Rakiplerimize karşı başımızı eğecek bir durumumuz olmayacak'' şeklinde konuştu. Kadroda yıldız isimler olup olmayacağı sorusuna, ''Yıldız isimlere her zaman ihtiyaç var. Renklerimizin parçası oluyorlar ama özellikle genç kadrolar tercihimiz'' yanıtını veren Başkan Ünal Aysal, kendisinin transfere direkt müdahalesi konusunda ise ''Ben Galatasaray'ın başkanıyım. Bana düşen her türlü görevi yaparım ama önceliğim arkadaşlarımın bu işleri bitirmesi. Benden yardım isterlerse, gayet tabii müdahale ederim. Şu anda ekip gayet güzel çalışıyor, iyi götürüyor. Gerekirse ben her zaman devreye girmek için hazır bekleyen bir gücüm'' ifadelerini kullandı.

Felipe Melo İçin Karar Verildi!

Felipe Melo İçin Karar Verildi!
Sezon içerisindeki üstün performansına karşın Riera'yı yumrukladığı için kafalarda soru işareti bırakan Felipe Melo için, teknik direktör Fatih Terim, "Affetmedik, sadece özrünü kabul ettik" yorumunu yapmıştı. Taraftarların mutlaka takımda kalmasını istediği Brezilyalı için tecrübeli hoca da ikna olmuş durumda. Terim'in yönetimle görüşerek net bir şekilde Melo'nun bonservisinin alınmasını istediği öğrenildi. Hocadan gelen bu rapor doğrultusunda Galatasaraylı yöneticilerin birkaç gün içinde Juventus'la pazarlıklara başlaması bekleniyor. Ancak Sarı-Kırmızılı yönetim, Sambacı'nın bonservisine 5 milyon Euro'dan fazla para vermeyi düşünmüyor.

20 Mayıs 2012 Pazar

YENİDEN


Ceketini assa seçilirdi zaten onu bile yapmadı. Bugün karşısına çıkamayan yarın çıkabilir mi bilemiyorum. Zaman gösterir göstermesine de şunu anladılar mı acaba "Bu kulübün başkanını bu kulübün kongresi belirler" nokta

Beşiktaş Mg 74-65 Galatasaray Mp // 2-1


Galatasaray-Beşiktaş serisinde üç maçı geride bıraktık. Serinin ilk iki maçı Abdi İpekçi'de oynanmıştı. İlk maçı Galatasaray, ikinci maçı Beşiktaş kazanarak seri 1-1'e gelmişti. Sinan Erdem'e avantajını kaybederek giden Galatasaray mutlaka iki maçtan birini kazanmak zorundaydı. O maçlardan ilkini kaybederek seride 2-1 geriye düştü. İkinci maç salı günü oynanıyor. Beşiktaş kazanması durumunda adını finale yazdırıyor, aksi durumda  serinin son maçı İpekçi'ye kalmış olacak.

Galatasaray mp klasik oyununu sergileyemediği durumlarda karşısında kim olursa olsun yenilmeye müsait bir takım oluyor. Tersi bir durumda ise karşısında kimsenin duramadığına bu sezon sıkça şahit olduk. 
Serinin ilk maçı hariç Galatasaray istediği oyunu sergileyemedi. Elbette Beşiktaş'ın oyun yapısı bunda etkiliydi . Salı günü için Beşiktaş'ı şanslı görmekteyim. 

Periyotlar;
1. ÇEYREK : 19 - 14
2. ÇEYREK : 23 - 22 (42 - 36)
3. ÇEYREK : 20 - 15 (62 - 51)
4. ÇEYREK : 12 - 14 (74 - 65)

BEŞİKTAŞ MİLANGAZ (74): Mehmet Yağmur 7 (4 ribaund- 2 asist) , Zoran Erceg 4 (6 ribaund- 2 asist), Serhat Çetin (1 ribaund- 2 asist), Marcelus Kemp 2 (3 ribaund), Carlos Arroyo 16 (1 ribaund- 3 asist), David Hawkins 21 (7 ribaund- 2 asist), Ersin Dağlı 16 (6 ribaund-1 asist), Pops Mensah-Bonsu 8 (8 ribaund).

GALATASARAY MEDICAL PARK (65): Jaka Lakovic 9 (1 ribaund- 3 asist), Göksenin Köksal 3 (1 ribaund), Tutku Açık, Luksa Andric 7 (3 ribaund), Haluk Yıldırım 2, Furkan Aldemir 1 (2 ribaund), Jamon Lucas (3 ribaund- 2 asist), Ender Arslan 5 (3 asist), Boris Savovic 16 (7 ribaund- 1 asist), Nihad Dedovic 16 (6 ribaund- 1 asist).

Benim Ali Sami Yen'im


Geçen yıl Altın Portakala aday olan Benim Ali Sami Yen'im belgeseli dün gece Habertürk kanalında ilk kez tamamı yayınlandı. İzlemeyen arkadaşlarımız buyursun;

1.BÖLÜM

2.BÖLÜM

Fatih Altaylı'dan Ali Koç'a;



 25 Şubatta Fatih Altaylı Aziz Yıldırım'a hitaben bir yazı yazmıştı. Yazıda Aziz Yıldırım ve yönetimi ağır şekilde eleştirilirken bir kişi bu eleştiriden muaf tutulmuştu. 
O kişi bugün Aziz Yıldırım tarafından yönetime alınmadı. Belki de Ali Bey'in isteği bu yöndeydi fakat Fatih Altaylı 3 ay öncesinden uyarıda bulunmuştu. Aynı uyarıyı Koç ailesi de sık sık dile getiriyordu.  Muhtemelen Ali Koç bu uyarıları dikkate almış. 
Bu yönetimdeki pek çok şeyi anlıyorum da Ali Koç'u anlamıyorum. Oradakilerin çoğu Fenerbahçe ismine bir şey katmak için değil, Fenerbahçe markasının üzerinde yükselmek, sarı lacivert amblemle adam sınıfına atlamak derdinde. Oysa Ali Koç, Fenerbahçe'de efsane olabilecek bir isim. Hepsinden daha Fenerbahçeli ve Fenerbahçe'ye hepsinden daha çok yakışıyor. Evinin kapısına bağlamayacağı adamlarla ne işi var orada gerçekten anlamıyorum. Diğerlerinin Fenerbahçe'ye katabileceği hiçbir şey yok. Ali Koç'un ise çok şey var. Bunu yıllardır söyledim, söylüyorum. Keşke kendini bu pisliğin üzerinde tutmayı ve Fenerbahçe'nin geleceği olmayı tercih etse. Aziz Yıldırım ve şürekâsına söyleyeceğim son sözlerim bunlar. Bizim kitabımızda düşene vurulmaz. Düştüğü yeri hak etmiş bile olsa...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

AVRUPA ŞAMPİYONU


Bu sezon ikinci Avrupa Şampiyonluğu'nu getiren masa tenisi kadın takımımız oldu. İlk maçta zaten neredeyse garantilemişlerdi şampiyonluğu. Bugün deplasmanda aldıkları 2-3'lük yenilgiye rağmen şampiyonluklarını ilan ettiler. Önce kadın voleybol takımı şimdi de kadın masa tenisi takımı. Teşekkür etmek borcumuz.

19 MAYIS 1919


Her şeyin başladığı tarih. Unutturmaya çalışanlar unutulmasın yeter. Gün gelir devran döner.

Saygıyla Anıyoruz


18 Mayıs 2012 Cuma

Galatasaray Store -- Yeni Tişörtler Satışa Çıkıyor

Galatasaray Store tişört tasarımlarına devam ediyor. Aşağıdaki tişörtler şu an imalatta olup, bir hafta içinde satışa sunulacak. 

Felipe Meloda Son Durum, Melo'nun Transferi

''MELO İÇİN ASIL MÜZAKERE KONUSU, ALACAĞI PARA'' 
Başkan Ünal Aysal, Juventus'tan kiralanan ve Galatasaray'da başarılı bir sezon geçiren Brezilyalı oyuncu Felipe Melo'nun durumuna açıklık getirirken, asıl müzakere edilen şeyin Melo'nun alacağı ücret olduğunu açıkladı. Melo'nun çok iyi bir futbolcu olduğunu ve takıma büyük katkı sağladığını ifade eden Aysal, ''Şahsen benim sevdiğim bir oyuncu. Devam etmesini isterim. Bir yandan şunu da düşünmeniz lazım, böyle bir ekip içinde maliyeti diğerlerinin iki misli bir oyuncu oynattığınızda, bunu devamlı yapamazsınız. Diğer oyuncular için denge bozulur. Oyuncumuzun biraz daha fedakarlık etmesi gerekiyor aldığı rakamlarda. Biz Juventus'la otursak anlaşırız. Sorun yok. Şu anda üstünde durulmakta olan ve müzakere edilen konu, Melo'nun kendi alacağı paradır'' diye konuştu.

Lassana Diarra Galatasaray Transferleri!

Fatih Terim, Türkiye Futbol Federasyonu’nun belirleyeceği yabancı kontenjanı sınırlamasına göre maksimum 5 yabancı takviye yapacak. Deneyimli teknik adam aynı sayıda türk oyuncu da transfer etmeyi planlıyor. Yerli oyuncu kadrosunu daha da güçlendirmeyi planlayan Terim'in ilk hedefi Real Madrid'de top koşturan milli futbolcu Hamit Altıntop. Önümüzdeki günlerde Jose Mourinho ile bir araya gelecek Terim, aynı zamanda Melo'ya alternatif olarak da Lassiana Diarra'yı da listesine almış durumda. Terim, Portekizli teknik adamla Diarra için de görüşme yapacak.

Galatasaray Transferlere Ne Zaman Başlayacak?

Galatasaray Transferlere Ne Zaman Başlayacak? 
Türkiye Spor Toto Süper Lig'i 2011-2012 sezonunu Şampiyon olarak tamamlayan Galatasaray Profesyonel Futbol Kulübünde gözler transferlere çevrildi. Şampiyonlar Ligi ve 2012-2013 Süper Lig için transferde kolları sıvayan Galatasaray, Teknik Direktör Fatih Terim'in raporu doğrultusunda birçok oyuncu ile yollarını ayırmayı planlayan sarı kırmızılılar, hem yerli hem de yabancı oyuncu piyasasında çalışmalara hız verdi. Galatasaray'da gündeminin ilk sırasında Felipe Melo var. Sarı – kırmızılılar, Brezilyalı yıldıza göre transferlere yön verecek. Riera, Milan Baros, Culio ve Stancu için teklifler bekleyen sarı - kırmızılılar'da Fatih Terim, Hamit İle Diarra için Mourinho ile görüşecek. Sarı - kırmızılılar, Felipe Melo'nun maliyetini elinden geldiğince aşağıya çekmeye uğraşıyor. Brezilyalı oyuncu ve bonservisini elinde bulunduran Juventus ile gelecek hafta yapılacak müzakerelerin ardından transere son şekli verilecek. Bekleneni veremeyen Albert Riera ve son 1 sezon daha kontratı bulunan Milan Baros için de teklifler değerlerilecek ve iki oyuncuyla yollar ayrılacak. Orduspor'da kiralık oynayan Bogdan Stancu ve Emanuel Culio ile de yolların ayrılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Hikmet Karaman ve Kupası


Gaziantepspor Federasyonun aldığı kararlar doğrultusunda 9 ve 18. takımlar arasında yapılan spor toto kupasını almayı başardı. Daha önce takımıyla ilgili pek gündeme geldiğine şahit olamadığımız Hikmet abi, takımına kazandırdığı kupasıyla yakışıklı bir poz vermiş.

Yakışıklı pozlarına alışık olduğumuz Hikmet Karaman'ın maceralarına bir göz atalım;

17 Mayıs 2012 Perşembe

KOCAMAN'SIN


Minik kuşumla konuşurken hep aynı şeyi söylüyorum; "Benim için sen önemlisin, etrafındaki iyi ya da kötü örnekler beni ilgilendirmez" diyorum. Benim gurur kaynağımsın diyorum ona. Sonra bakıyorum etrafıma, Kocaman bir adamı kötü örneklerle kıyaslayanlar görüyorum. Bu kıyaslamayı anlamsız, gereksiz buluyorum. Ben elindeki pırlantayı beğenip sevmek yerine, yan masadaki kadının eline bakıp sevinen ya da hayıflanan kadını sevmem. Bilmem anlatabildim mi :)

HAYIRLI OLSUN


Önemli mi? Hem evet hem hayır. Küçümsemek değil ama evet küçümsemek bazen. Öncelikli olarak tek özelliği bizim alamıyor olmamız olan kupa artık müzede. Bu yüzyıldaki 6. finalimizi kazanabildik (2001 Gençler, 2005 Galatasaray, 2006 Beşiktaş, 2009 Beşiktaş, 2010 Dynamo, 2012 Bursa). Artık yukarıdaki fotoğrafla birlikte tüm 29 yıl geyikleri azalarak bitecek. Evet eğlenceliydi, dönem dönem biz de katıldık. Bu finallerden 2009 haricindekilerin tamamı önemli olurdu zira bu sezonların tamamında çifte kupa için mücadele ediyordu Fenerbahçe. 2006'de ve 2010'da her ikisini de alamadı. 

Ve evet önemliydi bu kupa. Bu sezonki müthiş mücadelesinin tarih sayfalarında yer alması için somut bir şey gerekiyordu. Bu mücadelede, takımın yanında yer alan taraftar için de , asıl mücadelemizde taraftarın yanında yer alan takım için de önemliydi. Ve hepsinden önemlisi, Galatasaray maçı sonunda emniyet yüzünden engellenen kavuşmamız için önemliydi. Çaba gösterip orada olanlar, olabilenler, gelemeyip dualarını yollayanlar, kalpleri sarı lacivert atanlarla birlikte mücadele ettiler. Sahaya çıktılar, oynadılar, iki oyuncumuzun sakatlanmasına rağmen hak ederek, net bir skorla rakibini rencide etmeden, sevincini abartmadan yaşayarak kaldırdılar kupayı. Simge olarak önemli bir kupa oldu. Her bir oyuncumuza teşekkürler. Onlar birer bireyden çok bir yüreğin parçası oldular bu sezon. Sarı lacivert atan KOCAMAN bir yüreğin minik parçaları onlar. Onlar sahadaki taraftarlar, onlar yenmeye çalışılan haklarının savunucuları. Onur mücadelesi demiyorum zira kanıtlamamız gereken bir şey yok. Aynen başkan ve yöneticilerimizin suçsuzluklarını kanıtlamak zorunda olmadıkları gibi. 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

ultrAslan Şampiyonluk Partisi -- Refresh The Venue


ultrAslan, 20 Mayıs Pazar günü saat 18:00'da Refresh The Venue'de Şampiyonluk partisi veriyor.  Partiye Galatasaray yönetimi ve futbolcuları da iştirak edecek.
Suat Ateşdağlı, Ozan Doğulu, Gripin, Altay, Nihat Doğan ve Ceil Orhon Parti'de konser verecek sanatçılar arasında.

Güle Güle Diana Taurasi



Diana Taurasi UMMC Ekaterinburg takımıyla resmi olarak anlaştı.

15 Mayıs 2012 Salı

Kazanırken Kaybedeni Düşünerek Sevineceğiz


  Video

Aykut Hoca bugün şöyle bir ifade kullandı;
"Kazanırken kaybedeni düşünerek sevineceğiz"

Öyle mi yapmışlardı?

EVLADIMA MİRAS BU SEVDA

 
Biz kendi stadımızı mı parçaladık diye sordu. Dedim Tam olarak değil, kısmen. Anlatması zor tabi. Biraz zorladım, anlattım olanları, nefret yaratmadan. Dedim ki Çok kötü davrandılar kızım bizePeki dedi Neden bize kötü davranıyorlar baba? Dedim Bilemiyorum minik kuşum. Kötü insanlar her yerde olabilir.


Her şey karşılıklı demişti pazar günü ona Şampiyon olamadık, Galatasaray oldu biliyorsun değil mi? diye sorduğumda. Ben de onları kutlamayacağım demişti. Biz yenince onlar Ben ilgilenmiyorum maçla diyorlar ama kazanınca hemen kızdırmaya geliyorlarTebrik etmek gerek demiştim, onlar arkadaşın.

Ama demişti, bize şikeci diyorlar. Örneklerle anlatmaya çalıştım. Baba dedi Bu Galatasaraylılar hep böyle Beşiktaşlılar da onlara uyuyor. Dedim Olur öyle sen kimseyi takma, seni üzmeye çalışırlarsa, muhatap olmazsın olur biter.

Şampiyon olamadık, bayrağımızı asacak mıyız baba diye sordu, Çoktan astım minik kuşum, bayrağımızı asmak için başarı bekleyecek halimiz yok dedim. Sonra 12 Mayıs'ta onu stadyuma götürmediğim için ne kadar iyi ettiğimi düşündüm.

Yanımda olsaydı ne yapardım, yarın ne yapmam gerekecek sürekli bunu düşünüyorum. Türlü çareler üretiyorum kafamda, stratejiler belirliyorum. Götürmesem mi yoksa artık minik kuşumu maça? Elbette hayır. İstenen bu zaten. Başarmaya çalıştıkları bu. Önce yeni nesili soğutmaya çalışacaklar o sırada zaten nefret etmeye meyilli olanları iyice dolduracaklar. Türkiye'nin en modern, en güvenli stadyumunu ve en iyi seyirci grubunu (taraftar+seyirci) bozmak niyetindeler. İtibarsızlaştırıyorlar stadımızı. Kadınların, çocukların en rahat maç izledikleri, maça dakikalar kala rahatlıkla girilebilen, maç sonrasında dışarı çıkmanın iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakika olduğu yani giriş-çıkışların en rahat olduğu stadyumu terör yuvası haline getirmeye çalışıyorlar. İlk adımı attılar, çıkarttıkları olayları üstümüze yıkıyorlar. 

Yapılacak şeyler belli. Ben bugün gidip kombinemi yeniledim bile. Siz de yenileyin. Beklemeyin sakın ha ceza meza diye bıkbık etmeyin sakın ha. Çocuğunuza anlatın olayları, sadece maç günleri değil her an Fenerbahçe'yi yaşatın ona. Rakibe saygıyı, toleransı da verin mutlaka. Bize yapılanları başkalarına yapmayı öğrenmesinler. Bize yaplanların yanlış olduğunu bilsinler ve başkalarına yapmasınlar. Sadece Fenerbahçe'yi sevmeyi öğretin, başka hiçbir kulübe olan nefretlerinin içlerindeki Fenerbahçe sevgisini geçmesine izin vermeyin. Öğrenecekleri tek şey var, "Önce Fenerbahçe"

Küçük Osman ve "Parçalı"


"Öyle Bir Geçer Zaman ki" adlı diziden bir kare. 
Karşınızda Küçük Osman.
Üzerinde Metin Oktay Parçalı Forma.


13 Mayıs 2012 Pazar

BU BİR TEŞEKKÜR YAZISIDIR


Aslında çok çok gecikmeli bir yazı, zira üstünden 24 saat geçti, bu nedenle özür diliyorum öncelikle. Ve şunu söylüyorum, herhangi birisini diğerinden ayırmadan kalecisinden forvetine, defansından orta sahasına, yıldızından yedeğine, yaşlısından gencine tüm futbolcularımıza, teknik direktöründen antrenörüne, fizyoterapistinden, masörüne, doktoruna, medya sorumlusundan tercümanına,
aşçısından malzemecisine, güvenliğinden, şoförüne tüm Samandıra'ya teşekkür ederim. Bu sezon çok önemli işler yaptınız, Fenerbahçe tarihinde çok önemli bir yer edindiniz. Çubuklu formayı onurla taşıdığınız, herkesi kıskandıracak bir güç gösterisi yaptığınız için teşekkür ederim. Bu mücadeleniz hala kupayla taçlanmadı ve belki de hiç taçlanmayacak ama en büyük kupayı Fenerbahçe taraftarının kalbinde taht kurarak kazandınız. Hepinize teker teker helal olsun. Bu taraftar sizinle gurur duyuyor.

AMAÇ NEYDİ, SONUÇ NE OLDU?

 
Çok önemli bir konu bence. Herkes şunu soruyor, neden? Yanıtını birlikte arayalım. Bunun için ağırlıklı olarak 1-2 hafta geriye gidelim ama mutlaka 3 Temmuz'dan ve hatta öncesinden başlayan olaylara da dikkat çekelim. Yazdıklarım fikirlerimdir, katılırsınız katılmazsınız, yorumlarınıza da saygı duyarım. Ve hatta özellikle dün akşam yaşadıklarınızla ilgili yorumlarınız varsa, hakaret içinde hakaret olmadan yollayınız. Hazırsanız başlıyorum.

İlk olarak gideceğimiz tarih 3 Mayıs. Bir gün sonra biz Beşiktaş'a kaybedip Galatasaray'a çok büyük bir avantaj şansı vereceğiz ama kimse doğal olarak bunu bilmiyor (Mehmet Berk biliyor olabilir tabi ;)). Beşiktaş galibiyetimiz, Galatasaray maçına kadar bir yenilgi hakkı verecek bize. Ve hatta Dynamo deplasmanında alacağımız galibiyete, Galatasaray'ın puan kaybetme olasılığını da eklersek sonra hafta evimizde tek puanla şampiyon bile olabiliriz. Felaket yani. Ama hangi Dynamo deplasmanı ona bakalım. Galatasaray'la berabere kalınca aşağıdaki açıklamayı yapan bir teknik direktörü olan Dynamo;
Tehlikeli bir gidişat var. Güneydoğu sorununu çözemediğimiz için ne hale geldiğimizi görüyoruz.
Çok tahrik eden insan var. Bu gidiş, iyi gidiş değil. Bu tehlikeli oyunun aleti olmak istemiyoruz. Bize bunu yıkabilirler. 
En sonunda Trabzonspor suçlanır hale geldi. Haksızlığa uğrayan bir kent durumuna düşmüş durumdayız.
 (Aykut Kocaman’ın açıklamaları sizi üzdü mü? sorusuna) Geçen sezon aynı olayı bana yaptılar. Onun konuşması önemli değil. Onu konuşturan ve onu destekleyen önemli.
Trabzonspor’a geçen hafta gelmedi de, şimdi mi teşvik primi geldi? Bunu kim diyor? Yetkili adam diyor. Suçlayıp çekip gidiyor.
Bu kitleler bana, hesap soralım diyor, adalet için kan dökelim diyor. Durdurmak istiyorum onları.
Bu ligin buzdolabına konması gerekiyor.
Hukuken aklanabilirsiniz ama vicdanen aklanamazsınız. Hukuğun gücü değil, gücün hukuku var.
Geçen 45 yılıma üzülüyorum. Keşke serseri, ahlaksız olsaydık
Gerginliği tepeye tırmandırıyor Güneş. Peki Dynamo'nun başkanı ne diyor bu maç sonrasında?
Bu gerginlik için benim yapacak bir şeyim yok. F.Bahçe 3 puanla çıkarsa bir yıkım olur, dünyanın sonuna benzeyen bir şey olur. 
Hafta boyu Dynamo maçımız öncesinde çeşitli haberler ortalık gerilip duruyor. Trabzon kentine maça özel takviye emniyet kuvveti yığılacağı haberleri derken maç günü geliyor çatıyor. Maçla ilgili malumunuz belli. Maça giderken camları tuzla buz edilen Fenerbahçe otobüsü, saha içine atılan yüzlerce kağıda sarılmış yabancı madde, oyuncularımızın tespih ve çakmakla yaralanmaları, korner atmaya giden Emre'nin ortamı geren adam rolüne yazılması, devre arasında Sadri Şener'in koridorda Semih'e saldırması, maç sonunda koridorda, soyunma odasına girişte yaşanan saldırılar ve nihayetinde emniyet orobüsü ile hava limanına giden Fenerbahçe kafilesine silah doğrultulması ve bölge bölge taşlamalar. Hafta boyunca geniş güvenlik önlemi alınan şehirde yaşananlar bunlar. Bir fıs biber gazı yok bu arada, şükürler olsun.
Aynı sırada Beşiktaş'la evinde berabere kalan Galatasaray'da da işler iyi gitmemektedir. Son dakikalarda yedikleri 2 gol ile şaşkına dönen, kalan 3 dakika ve uzatmalarda beraberliği korumak için oyunu rölantiye alan Galatasaray'ın tribünleri, Fenerbahçe'nin muhtemel yenilgi ve takımlarının galibiyetiyle ilan edecekleri şampiyonluğun meşalelerini yakarlar. Etraf göz gözü görmez hale gelir. Bu konuyla ilgili Galatasaray disiplin kuruluna gönderildi mi bilemiyorum. Bu maç sonunda Ali Dürüst daha sonrasında kendi yönetim kurulunu da ikiye ayırdığı söylenen sert bir açıklama yapar.
Dürüst, “Bu oyun sezon başından beri kurulmuştu, biz de bunun figüranları olarak iyi hizmet ettik. Olay son maça taşındı. Artık son maça çıkacağız. Orada galip gelip, ya da berabere kalıp, kupayı alacağız” diye konuştu. Ali Dürüst, bir gazetecinin, “Figüran gibi mi hissettiniz kendinizi?” şeklindeki sorusuna şu cevabı verdi:
Burada yalnız biz değil, ligdeki bütün takımlar. Önceden organize olmuş bir olay bu. Buraya kadar geldi. İşte sonuçta her şey planlanmıştı, planlandığı gibi de oldu. Son maça kaldı, hayırlı olsun. Önümüzdeki hafta bir final maçımız var. Amacımız gidip, orada kazanmak.”
Sarı-kırmızılı kulübün İkinci Başkanı, “Play-off sistemini istemiyordunuz, bu sistemle şampiyonluğu kaybederseniz, tepkiniz ne olacak?” sorusunu ise “Olabilir, kaybedebiliriz. Biz zaten uzatmaları oynuyoruz. En yakın rakibimize 9, diğer rakiplerimize de 20 puan fark atıp, 34 haftalık bölümde galip geldik. Ancak ’bir şampiyona daha oynayalım’ dediler. ’Oynayalım’ dedik, oynadık son maça kaldık. Önceden organize olmuş bir şey. Son maçımızı oynayacağız, hayırlı olsun” diye yanıtladı.
Beşiktaş’la berabere kalmalarına üzülmediklerini de kaydeden Dürüst, “Kazansaydık bile averaj aleyhimize çalışıyordu. Dolayısıyla baştan beri kişilerin yaptığı hatalardan dolayı müesseselerin ceza görmemeleri gerektiği söylendi. Burada tek ceza gören müessese Galatasaray oldu. Trajikomik bir olay” ifadelerini kullandı.
Bu açıklamanın yol vermesiyle birlikte hafta boyunca Fenerbahçe'yi germek üzere medya kanalıyla büyük pompalama başladı. Öncelikli konu, muhtemel bir Galatasaray şampiyonluğunda kupanın nerede verileceğidir. Gerim gerim gerili taraftar. Burada elbette bizim de suçumuz var ama biz derken Fenerbahçe taraftarından bahsetmiyoruz. Türk halkı anormal bir şekilde gaza gelebiliyor. Ermeni soykırım yasası çıkınca Fransız marka otomobilini satan insan gibi. Tepkimizi en üst derecede veriyoruz. Bundan yararlanmak çok kolay. Hele hele provokasyona çok açığız. Devam ediyorum.
Bu arada atlamayayım, Fatih Terim ilkini Beşiktaş maçında çektiği 3 maçlık bir cezaya çarptırılır. Yani Kadıköy'de, yedek kulübesinde değil tribünde bir yerde yer alacaktır. Gerginlik yaratacağı muhtemel konulardan birisi de budur hafta boyunca. Ancak hepsinden önce PFDK kararını hem de sabahın 3'ünde açıklar. Güya şikeye ve teşvike tespit edilmiş, bunların sahaya yansımadığını görülmüş, bunları yapanların yöneticiler olmasına rağmen (İlhan Ekşioğlu ve Cemil Turan) kulüplere ceza verilmediği açıklanır. Rezalete bakın. 
Hafta boyunca çıkan ilk haber kupanın maçtan sonra verilmesi üzerinedir. Ertesi gün Topbaş'ı TT Arena'da kabul eden Ünal Aysal, derbiye gitmeme kararı aldığını söyler. Nitekim ligdeki maçta da başkan seviyesinde bir muhatabı olmadığı için gitmeyeceğini açıklamış ve de gitmemiştir. Bir gün sonra Mayıs ayı Divan kurulu toplantısında konuşan Ünal Aysal, bu defa maça gitme kararı aldığını açıklar. Ek olarak da kupayı kazanmaları halinde, kendi taraftarı önünde alınmasının uygun olacağını belirtir. Perşembe günü gazeteler kaybedilen Türkiye Kupası finallerimizi da dahil ederek, Fenerbahçe finalleri kazanamıyor haberlerini zirveye çıkarır. Cuma günü ise TFF kararını açıklar, kupa Kadıköy'de bulacaktır sahibini. 
Diğer yandan özellikle sosyal medyanın dedikodu çarkı işletilir, Fenerbahçeli taraftarlar, muhtemel bir yenilgide, Galatasaray'ın kupayı almaması için hazırlık yaptıkları dedikodusu yayılır. Bir şekilde kameralar Fenerbahçe'nin üzerine odaklanmıştır. Ve maç günü gelir. Tüm haberler Kadıköy'den geliyordur. Mecidiyeköy'deki bıçaklama haberi kısa kesilir, Pana taraftarıyla yaşanan çatışma da. Ve maç saatie gelir çatar.
Maçın nasıl geçtiği ve nasıl bittiği önemli değil. Şimdi tüm bilgileri toparlayacak kısma geliyorum. 
Maçın bitiş düdüğüyle birlikte sahaya 50-60 olduğunu tahmin ettiğim kasklı çevik kuvvet ekibi girip, saha ortasında şampiyonluğu kutlayan Galatasaraylıları çember içine alır. TT Arena'daki galibiyetimiz sonrasında orta sahada galibiyeti kutlayan Fenerbahçe takımının etrafında kimseler yoktu ve normal olarak olay çıkmadı. Aynı şeyin Kadıköy için de olmayacağı aslında ortadaydı ama hafta boyu yüklenen gerginlik burada da ortaya çıkacaktı. 
Galatasaraylıların bu sevinçleri sırasında tribünlerde ve dışarıda neler oldu. Okul açıktaki bir arkadaşımın anlattıkları şöyle. 85'de umutsuzlukla stadyumdan çıkmaya karar veriyor. Hem muhtemelen bir kupa törenine şahit olmamak (sahaya girerek engellemek değil) hem de maç sonrası kalabalığından kaçmak amaç. Ancak polis dışarı çıkmaya çalışan taraftara biber gazı sıkıyor. Kapıda oluşan panikle taraftarlar geldikleri gibi geri dönüyorlar tribünlere. Maç bitmeden taraftara uygulanan şiddetin nedeni ne?
Maraton alt tribünden çekilen bir videoda (tıklayın) polisin neden olduğu olaylar çok net bir şekilde gözüküyor. Yine başka bir videoda polis tarafından darp edilen Fenerbahçeli bir taraftar saldırıdan hemen önce çekebildikleri var (tıklayın). Bir başka bakış açısı da burada. Bu da aynı olayların daha sonrası, tıklayın.
Bu sırada ben üst maratondan takımı alkışlayan on binlerden birisiyim. Takım alkışlanıyor, Bu taraftar sizinle gurur duyuyor tezahüratı yapılıyor, futbolcular tribünlere çağrılıyor. Bir süre Galatasaray'a küfür dahi edilmiyor. Tek amaç gurur duyduğumuz futbolcularımızı teselli etmek. Bir süre sonra saha içindeki çember bir koridora dönüşüp, Galatasaraylıları soyunma odasına doğru alıyor. Münferit olarak sahaya atlayanlar var ancak genelde bizim oyunculara doğru gidiyorlar, bir saldırı yok. Galatasaraylıların içeri girmek üzere tribüne yaklaştıkları anda Fenerium alt tribünden muhtemelen küfürler ediliyor ve yabancı cisimler atılıyor. Doğru değil tamam ama abartılı bir şey yok. Galatasaraylılar içeri giderken, polislerin bir kısmı, Okul açık ile Maraton alt tribüne doğru yöneliyorlar. Burası maçın son anlarında çıkışlarda atılan biber gazından kaçan taraftarların bulunduğu yer. İş burada kopuyor. Polisler karşılıklı küfürleşmeler bir süre sonra koltukların atılmasına dönüyor. Polis buna özel güvenliğin maç boyunca kullanığı tabureler ve sonra da koltukları geri atarak yanıt veriyor. Bu sırada polisin aynen Çağlayan'daki olay gibi Aziz piçleri dediği söyleniyor. Çok önemli bir tahrik. Taraftarın abanmasıyla, aslında maçlarda kullanılmayan ancak hazır tutulan ve bu maça özel olarak tüm maç boyunca dik duran tel örgüler yıkılarak sahaya dalıyor taraftar.
Burası çok önemli. Zira bugün bütün orospu çocukları taraftarın sahaya Galatasaray'a kupa aldırmamak için girdiğini yazdı. Oysa durum böyle değil çünkü sahaya giren taraftarların hedefi emniyetti. Kendilerine saldıran polise saldırdı taraftar Galatasaray'a değil. Büyük bir saldırıyla polisler geri kaçıyor. Bu sırada Galatasaraylılara karşı herhangi bir saldırı yok. Polis kalkanlarıyla birlikte Fenerium alt önünde siper pozisyonuna geçiyor. Elinde meşale ve koltuk dışında bir cephanesi olmayan taraftar geri dönüyor. Bu sırada gaz maskeli, elinde gaz bombası tüfeği bulunan memurlar, uzaktan attıkları gaz bombalarıyla ortalığı paniğe veriyorlar. Aynı şekilde tüplü memurlar da var. Daha çok cephane demek bu.
Bu defa polis saldırıya geçiyor. Yakaladıkları taraftaları 1'e karşı çok kişi dövüyorlar. Oysa yakalayıp etkisiz hale getirmeleri gerek, intikam peşindeler. 19 maçta sile olduğunu açıklayan emniyetin memurları burada da yargıç rolüne soyunuyor yani. Emniyetin görüntüleme elemanları fotoğrafçılar, video çeken görevlileri de işin içine giriyorlar. Sahada bulduklarını tribündeki taraftara atıyorlar. 
Bu işin bir de Çağlayan'ı var aslında. Bildiğiniz üzere sözde şike davasının Çağlayan'daki duruşmaları başladığından itibaren ciddi bir saldırı var Fenerbahçe taraftarına. Artarak sürüyor. Son saldırıdan önce, mahkeme heyetinin avukatlardan önce emniyetle görüştüğü, avukatlar içeri girerken de emniyetin saldırı pozisyonu aldığı söyleniyor. Yaşananlar da doğruluyor bunu. İkinci mahkeme döneminde, taraftarın arasında seyyar satıcıları olay olacağı için uyarıp dağıtan siviller vardı örneğin.
Amaç belli, cemaatin elindeki emniyet, bu büyük operasyonun önemli bir gücünü oluşturuyor. İmamın ordusu adı verilen emniyetin Atatürkçü Fenerbahçe'ye bu kadar saldırıyor olması bir tesadüf değil. Ancak son olaylardaki amaç bütün bu olayları üst üste koyunca başka bir şey amaçlandığı ortaya çıkıyor. 
Dün yaşananların tamamı, haftalar boyunca yapılan hazırlıkla, Galatasaray'a saldırmış bir Fenerbahçe taraftarını ortaya koymaktı. İşte bunun için hafta boyun gerildi taraftar. Bu nedenle stadyumdan çıkanların üzerlerine biber gazı sıkıldı, bu nedenle o taraftarın tekrar tribüne dönmesi, paniği içeri taşıması istendi. Okul açık önünde taraftarın provoke edilmesinin nedeni de bu. Amaçları isyana hazır taraftarı Galatasaray'ın üzeri saldırtmaktı. Bu nedenle 50-60 kişilik ekip Galatasaray'ı çevreledi, sadece saldırıda kalması istendi ama saldıranları da ifşa edeceklerdi. Bu kadar olay içnde Galatasaray'a bir saldırı olmaması da planlarını bozdu. Evet Fenerbahçe taraftarı yine terörist ilan edildi bir kongre üyemiz tarafından. Evet bütün medya yaşananların Galatasaray'ın kupa almasını engellemek için yapıldığını yazdı. Ama gerçek bu değil, herkes görür isterse. 
Bundan sonra neler yaşanacak? Fenerbahçeli taraftarı helikopterlerin ışığıyla avlayanlar bir sonraki Çağlayan buluşmasında neler yapmazlar ki? Ben dün yanında çocukları olan analar babalar gördüm. Baba ölecek miyiz diye soran çocuklardan bahsettiler bana. Fenerium'a kaçtığımda biber kokusu geçince gazdan etkilenip kusanların kusmuk kokularını aldım. Gözleri faltaşı gibi açmış sağa sola koşan kadınlar, kızlar gördüm. Ve onları, onurlarını savunan, bunun için gerektiğinde saldıran taraftarlar gördüm. Hem de kaskı olmadan copu kalkanı olmadan. Ben dün planlı bir operasyonu gördüm, b.r çoğumuz gibi yaşadım. Elindeki tüfeklerle, tribünde tanımadığı, hatta görmediği insanların üzerine gaz bombası atan polis memurlarını da gördüm.
Ülkemde beni, kendi vatandaşım olan polisleri görünce ön yargıyla bakacak hale getirenlerin Allah bin türlü belasını versin. Bu ülkeyi Kürt Türk, Fenerbahçeli Fenerbahçeli değil, AKPli CHPli, cemaatten veya değil diye bölen, düşmanlaştıranların da belasını versin. Dün bu terörü yaşatanlar ne yaptıklarını farkındaysa eğer, Allah onların kadınlarına, kızlarına, kardeşlerine babalarına da yaşatsın bu yaşattıklarını. O zaman anlarlar mı acaba bir hiç uğruna insanların canlarını acıttıklarını? Hiç düşündünüz mü, dünkü olaylar yüzünden bugün şehit annesi olabilirdi bazı Fenebahçeli anneler, bunun farkında değil kimse.

FENERBAHÇE 0-0 GALATASARAY, MAÇTAN SONRA UZUN UZUN


Şampiyonluğun el değiştirdiğini belirtip Galatasaray'ı tebrik etmeli mi, onu konuşmak gerek. Fakat saha içindeki halleri, başarı için her şey mubah zihniyeti, boğazın karşı tarafını memnun ediyor mu, bunu da sorgulamak gerek. Önce maç önü maç ve maç sonu. Düşman kardeşe bazı sorular soracağım, en sonra.

Yine müthiş bir Fenerbahçe Cumhuriyeti günü. Çoluk çocuk, ana baba, sarı lacivert boy gösteriyor caddede. Boğazın diğer yakasını bilmiyorum ama Galatasaray'ın, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi net bir mekanı olmadığı için bir Kadıköy güzelliğini yakalaması mümkün değil, olacağını da sanmıyorum. Beşiktaş'ın da, semtinin konumu açısından Kadıköy güzelliğini yakalaması zor, ancak Galatasaray'dan farklı elbette. Tek tük formasız ya da özenle sarı lacivert giymemiş insan var. Ya totem yapıyorlar ya da Fenerbahçeli değiller. Nitekim bazıları şaşkın ördek gibi dolaşıyorlar. Havadan izleme şansı olsa, sarı lacivert bir ırmak gibi göreceğimizi sanıyorum caddeyi. Stres diz boyu millette, bende nedense yok. Heyecan olmaz mı var elbette. Herkes Denizli ve Kadıköy'de Dynamo karşısında alınan beraberliklerle kaçırdığımız şampiyonluklardan bahsediyor, gazeteler ve hatta kendi yayın organımız dahil buna. Kimse şunu söylemiyor; o günlerde rakiplerimiz de kazanmak zorundaydılar ve maça başlarken bizden gerideydiler. Biz Denizli'de saha dışı faktörlerle savaşırken Galatasaray Ali Sami Yen'de güle oynaya bitirdi maçını. Biz Dynamo'yu evirip çevirip yenemezken, Bursa muhallebi gibi bir Beşiktaş'ı yendi. Ve her iki rakip de kazanmak zorundaydı ve kazansalar bile bizim galibiyetimiz halinde yetmeyecekti. Oysa 12 Mayıs 2012'deki durum bu değildi. Kazanmak zorunda olan tek takım bizdik çünkü puan tablosunda geride olan da bizdik. Yani şampiyonluğu teslim eden biz olmadık. Evet her şey elimizdeydi deniyordu ama beraberlik bizim değildi. Nitekim Galatasaray da bunun üzerine kurdu tüm planını.
Maça geçelim. Müthiş bir kuyruk müthiş bir ilgi, bu sezon ve hatta belki de hayatlarında ilk kez Galatasaray maçı gören ve hatta Şükrü Saracoğlu'na ilk kez ayak basanlar vardı. Şampiyonluk maçlarında ve bu tip derbilerde tribün etkisi ne yazık ki düşüyor bu takımdaşlarımız nedeniyle, sağlık olsun. Stadyumdaki özel şampiyonluk kutlamalarına, ben tüm sezon eğlendim deyip gitmeyen ben, bunu eleştirecek değilim.
Ve büyük bir gürültüyle başladı sezonun finali. Dün maçtan önce şunları yazmıştım. Açıkçası benim beklediğim plan bu değildi. Fakat sakatlığı geçmeyen Gökhan ile Bienvenu-Semih tercihi dışında bu kadroyu çıkarttı Kocaman.
Kocaman’dan aslında beklemediğim ama kafamın bir kenarında duran bir Dynamo deplasman kadrosu da var aslında. Aynı anda iki hızlı kanat oyuncusunu kullanarak oyunu rakip sahaya yığmamızı sağlamıştı. Yani Selçuk’un Emre’nin yanında olduğu, Baroni’nin daha ofansif olduğu bir diziliş. Aslında 4-3-3′e daha yakın.
Volkan
Gökhan . Bekir . Yobo . Ziegler
Selçuk . Emre
Baroni
Dia . Stoch
Bienvenu
Galatasaray’a karşı ne yapar bu kadro? Öncelikle beklerinin çıkmasını engeller. Ancak bekler yardımlaşmalı çıkarsa bu defa bizim bekler yalnız kalırlar. Ayakları çabuk oyuncuları içeri katetmeleri sayesinde, hamle sıkıntılı stoperlere karşı avantaj sağlarlar. Bu da pozisyon ve/veya duran top kazanmamızı sağlar. Adet ve hakem davranışına göre rakibin eksilmesine de neden olabilir. Fakat Galatasaray’ın bu tip bir oyunda kanatlar ikili kapatmaya çalışacağını unutmamak gerek. Ama en önemlisi yukarıdaki kadroda Alex yok. Sakatlığı izin verdiği sürece sahada olması gerekiyor bence Alex’in, bu nedenle son paragraftaki fantaziyi geçiyorum.
...Duran top ve hakem davranışımıza göre rakibin eksilmesine neden olabilir... ifademin ne kadar yerinde olduğunu kanıtladı Cüneyt Çakır. Türk futbolunun yıldızı olarak tanıtılan ama kötü yürekli, kötü niyetli bir yaratık vardı sahada dün. Galatasaray'ın beraberlik amaçlı tüm davranışını anlarım (aşağıda sorgulamak niyetindeyim) ama buna çanak tutan hakemi anlamam. Maçın ilk yarısında, daha 15. saniyede hem sert hem de taktik bir faulle Emre'yi biçen Eboue kart görmedi. Çok alakasız bir faulü ilerleyen dakikalarda bizim sol korner bölgemizde yine Emre'ye ayağına basarak tekrarladı. Sadece uyarı aldı her iki pozisyonda. Sarı kartlı oynayacak bir Eboue'nin, Stoch'a bu kadar sertlik yapması mümkün olur muydu? Devam ediyorum, bir akınımızda yine Stoch'u topsuz arkadan gelip indiren Engin'e, pozisyonu avantaja bırakıp oyunu devam ettiren Çakır neden top oyundan çıktığında kartını göstermedi? Yine bir rakip atağı kasıtlı faullerle kesen Dia ve Emre bu kartları hak ederek net bir şekilde gördüler oysa. Soruyorum, sağ kanadında iki tane sarı kartlı oyuncu bulunan bir rakibe Ziegler-Stoch ikilisi daha fazla baskı uygulama şansına sahip olmaz mıydı? Bunu resmen kasıtlı olarak engelledi Cüneyt Çakır. Engin'in ilk yarıda topu kasıtlı olarak eliyle aldığı pozisyonu saymadım, farkında mısınız? Aynı Cüneyt Çakır'ın, maçın tamamında yavaş hareketlerle oyunu soğutan Muslera'yı bir kez bir uyarmamasını ben affetmiyorum. Benzer şeyi yapan Volkan bırakın uyarıyı hemen sarı kart görüyor oysa. Muslera'nın 6 saniyeyi geçen ihlallerini de saymıyorum zira bizim hakemlerimiz bu kuralı eyyam için uyguluyorlar sadece. Dia'nın topa vurarak tepki göstermesindeki sarı karta diyecek bir şey yok tamam da, iki sezondur neredeyse kart görmeyen ve sakin bir adamı zıvanadan çıkartan faul kararını neden tartışmıyor kimse? Hakan Balta'nın Dia'nın kendisine yaptığı iddia edilen faulü Dia'ya yapmasına penaltı çalabilecek mi Cüneyt Çakır? Pabucumun hakemi eyyamcı Çakır'ın Ujfalusi'yi atışı da aslında eyyam, biz 11 kişi olsaydık o kararı da veremezdi Çakır. Nitekim bu oyuncunun Emre'ye yaptığı faul sonrasında ortalığın karışması sırasındaki davranışı ortada. Yobo ve Ujfalusi kart görüyorlar Melo'ya yok kart, boş geçiyor. Aynı şekilde ısınmakta olan bir Galatasaraylı oyuncu da sarı kart görüyor. Bana birisi sarı kartın nedenini söylesin, adam yedek yahu sahaya girip olay çıkartmasının tek cezası var, o da kırmızı. Ya kırmızı verirsin ya vermezsin. Ama eyyam yapması gerekiyor ya. Kendisine bildirilmiş bir görev var çünkü.
Sakin, topu ayağında tutup sabırla gol arayan bir Fenerbahçe'ye karşı, daha 1. dakikadan itibaren oyunu durdurmaya çalışan, başlatmamak için elinden geleni yapan, oyun oynamak değil oynatmamak, gerilimi arttırmak niyetinde olan bir Galatasaray. Zordu elbette, ligin son maçında küme düşmemeye oynayan Antalyaspor gibi rakip beklenmiyordu herhalde. Fatih Terim'in takımları beraberliğe oynamaz cümlesini söyleyenlere geçen hafta Beşiktaş'tan 2 gol üst üste yeyip, son 3 dakikada top çevirirken gülmüştüm. Bu hafta katmerlendi bu durum. Düşünün 41. dakikadaki bir korner vuruşunu yapmaya giden olmadı Galatasaray'dan. 41 yahu, ikinci yarının 41. dakikası değil bu. Antalyaspor yapmadı bunu, küme düşeceklerdi. Yanlış anlaşılmasın, 85 olur 80 olur 75 olur hatta, 10 kişi kalmışsınızdır. Elbette aptal gibi saldırıp eldeki avantajı kaçırmazsın o dakikadan sonra. Ama daha ilk dakikadan başlayan zaman geçirme çalışmaları, bilmiyorum bu durumu beğenen düşman kardeş var mı? 
Semih'in Muslera'ya çarpıp girmeyen kafa şutu aslında biraz da gecenin özeti gibi, olmayacak bu iş. Sonra Kocaman'ın hamlesi geliyor. Aslında ilk hamle Dia atılmadan önce yapılmak üzere ama tam o sırada Dia gidiyor elden, çıkıyor zıvanadan. Hamle değiştirmesi gerek Kocaman'ın. Bunun için de bir süre beklemesi gerek. Zira kalan 10 kişinin ne yapabileceğini görmesi gerek bir süre. Semih ile Bienvenu değişiyor, Baroni ile Alex. Olmuyor işte. Uzatmaların da Galatasaraylı oyuncuları yere yatmasıyla tamamlanması çok sürmüyor. Sadece 5 dakikalık uzatma veren Çakır'ı küfürlerle anıyoruz, hep birlikte. Maç oynanırken oynamak yerine ölme taklidi yapanlar birden canlanıyor, zıplamaya başlıyorlar. Aslında hakları, şampiyon onlar çünkü. Sahada ne yaptıkları önemli değil çünkü başlarındaki adam deyimiyle, in dı tabela ve rizultato importante.
İki kez şampiyon yalanı başlıyor. Ligi ikiye ayırmanın iki şampiyon çıkarması gerektiği gibi bir durum yok oysa ortada. Ve böyleyse eğer, Süper Final'deki 6 maçında 3 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgi alan Fenerbahçe'dir, ikinci şampiyon ;) Ama dert bu değil aslında. Bu taraftar sizinle gurur duyuyor diye haykırıyoruz, takımımız alkışlıyoruz. Gözler bunu yapıyor olmanın mutluluğuyla yaşlı. O sırada birdenbire dahaya 50-60 polis giriyor, ellerde cop kafalarda kasklarla, Galatasaraylı oyuncuları çevreliyorlar. Kimin umurunda? Biz sarı lacivert şövalyelerimizi alkışlıyoruz. Elbette küfür oluyor, çiçek tarlası değil zaten ülke. Gerim gerim gerilmiş haftalardır aylardır. Asıl olaylar sonrasında başlıyor.
Bir kısım kasklı tribünlere yöneliyor. En ufak bir içeri girme niyeti yokken gidip biber gazını sıkıyorlar. Kim var orada bakan yok, bunun yapanın gaz maskesi var nasılsa. Çoluk, çocuk, kızlar, kadınlar. Panik yaşanıyor elbette. Bu meretten kaçış da yok, yaşamak için nefes almak zorundasın ama hava gazla dolu. Ağlayanlar, kusanlar, baba ölecek miyiz diyen çocuklar. Minik kuşumu maça götürmediğim için üzgünken birden iyi ki götürmemişim diyorum. Allah kahretsin bunları yapanları. Benim gibi hatta benden daha sert düşünenler var ama Allah'a şükür. İniyorlar sahaya, o biber gazı uygulayıcılarını püskürtüyorlar. Muhteşem bir görüntü. Bugün medyada anlatılan ise sahaya girenlerin Galatasaraylılara saldırmak için girdiği. Bu yalanı söyleyenlerin çok net orospu çocuğu olduğunu ifade ediyorum ben de. Sonra savaş başlıyor. Can pazarı. Yakaladıkları taraftarlara 1'e 15 girişiyorlar. Girişen kim? Emniyetimizi sağlamak zorunda olanlar. Maaşlarını benim verdiğim vergiyle kazananlar. Bunların bir de olay görüntüleyicileri var, fotoğraf, video. Onlar da görevlerini bırakıp taraftar kovalamaya başlıyor. Bu görüntü görevlisi polisler, saha içindeki özel güvenliklerin oturdukları tabureleri tribünlere fırlatmaya başlıyorlar. Onları görüntüleyenler illa ki vardır, çıkar yakında fotoğrafları. Bu kadar olayın kendileri yüzünden çıktığını zanneden belki de o yalanın kasıtlı söylenen düşman kardeş kupa diye tutturuyor. Onlar tuttururken Kızıltoprak Kadıköy arasında iklim değişiyor. Havada sıkı bir gaz kokusu. Ben tribünden bir şekilde aşağı iniyorum. Gaz gözleri yakmış, nefes almak mümkün değil. Stadyumdan çıkınca kurtulacağımı sanıyorum ama tam tersi. Dışarıda insan avı var. Fenerium Maraton'a atıyorum kendimi soluklanıp tekrar çıkacağım. Nafile, oraya bile gaz atılmış sanki. İçeride ağlayan çocuklar, panik içinde anne babalar var. Gaz kokusunu bir süre sonra duymuyorum, kapılar kapalı çünkü. Bu defa kusmuk kokusu sarıyor ortalığı, etkilenen bir sürü insan kusmuş, çok normal. Dışarıda kapıda maskeli polisler, ellerindeki gaz bombası tüfekleriyle uzaktan taraftar avlıyor. Kızıltoprak'ta polis otolarının yakıldığı bilgisi geliyor. Bir kısım dost tribünde kalmış, etraftaki dükkanlarda mahsur kalanlar var. Bir sürü taraftar da polisin saldırısına ve şiddetine uğramış. Küfür ediyorum ve soruyorum kendi kendime, deplasman taraftarının olmadığı bir stadyumda, maçın bitiminde maskeli, kasklı, coplu ve en önemlisi gaz bombası tüfeği bulunan polislerin sahanın içinde ne işleri var? Görevleri nedir?
Uzun bir süre bekliyorum, eş dost arıyor iyi misin diye. En çok minik kuşla kuştan endişelenmişler, onların evde olduğunu söyleyince rahatlıyorlar. Minik kuşumun İngilizce öğretmeninin eşimi aradığını ertesi sabah öğreneceğim. Gün içinde formalı gördüğü için kadıncağız maça gittiklerini düşünmüş, evi Kızıltoprak'ta. Hemen arayıp bizim eve gelin korunun demiş kadın, ya da eşi gelip alsın demiş. Çıkıyoruz stattan Adem'le, Kızıltoprak'a doğru. Maraton'un önünde dağıtılmış polis araçları var. Metrobüs tarafında ise havada bir gaz bulutu. Kızıltoprak'a yaklaştıkça gaz kokusu artıyor, artık bağışıklık devreye giriyor, doğal gaz maskesi. Pis pis sırıtan memurlar var ortada. Sonra yeni açılan Opet'in önündeki yakılmış polis otoları çıkıyor karşımıza. Yanı benzinlik, Allah korumuş. Yukarıda bir helikopter ara sokaklara ışık tutuyor. Gaz bombası atıldığı da söyleniyor helikopterden. Işık ise aşağıda taraftar avına çıkan polisler için. Küfür yeterli değil bu şerefsizlere. Eve gidiyorum bir şekilde ve kalbimdeki nefret şunu söylüyor, o gaz bombası atanların çocukları, eşleri de aynı şeye maruz kalsın, sahaya giren taraftara 1'e 15 girenlere de tek başlarına savunmasızken 15 kişi saldırsın, yere düştüğünde kafasına tekme atsınlar. Onların anaları da evde televizyondan bunları seyrederken bizim analarımızın hissettiklerini yaşasınlar. Ama hepsinden öteye ülkeyi bu hale getiren orospu çocuklarının belasını versin Allah.
Son cümle. Belki tekrar ama olsun. Bu olayların, Fenerbahçe taraftarının, Galatasaraylı oyunculara saldırmak için sahaya girmesi üzerine çıktığını yazan, söyleyen çok net orospu çocuğudur. Ve hak ettiğimiz için kendimize batırayım iğneyi. Eğer İpekçi'deki kadın basketbol Avrupa kupası maçı sonunda, Galatasaray taraftarına saldıran polise Vur vur diye tezahürat yapmak yerine, karşısında dursaydık bazı şeylerin başlamasını sağlardık. İşi herkes kendine yonttuğu için bokunu çıkarttılar. 

Şampiyonluğun Videoları

Galatasaraylı futbolcular Kadıköy'den kupayı alarak Florya'ya doğru yola çıkmıştı. Takım otobüsünde söylenen tezahüratlara ve özellikle videonun sonunda Sabri'nin sesine dikkat etmenizi istiyorum.

 Şampiyonluk Yarınlara Kaldı!..


Florya'da 55 bin Taraftar!..



Ntv'nin kamerasından Şampiyonluk Sevinçleri



Şampiyonluk Kupasını Soyunma Odasında Vermek İsteyen TFF Amacına Ulaşamadı



Polis Otobüsünün Devrilmesi



Yıldırım Demirören Kupayı Galatasaray'a Verirken Neden Mutsuz?


Şampiyonluğun Gazete Manşetleri

Ülkeyi ilgilendiren büyük maçlar sonrası kalıcı belge olarak gazeteler kalır. Keyifle okuyun;