Sezonun başından değil de bir önceki sezonun sonundan başlamak gerek anlatmaya. 4-0'lık Galatasaray maçından sonra, Denizli'ye şampiyon olmuş gibi gidip, Türk futbol tarihinin o güne kadar en çirkin saha dışı olaylarının yaşandığı, sürekli dış etkenlerin müdahil olduğu utanç maçını yaşayıp, şampiyonluğu ellerimizle rakibe hediye etmeyi anlatmak gerek. Kazanılacak bu şampiyonlukla sadece bir adım önce geçmek değil, en az 5 yıllık bir fark atmanın olası olduğunu anlatmak gerek. Bu şampiyonlukla 1959'dan bu yana ilk kez üstüste üçüncü kez şampiyon olunacağını ve 100. yılda gelecek bir yenisiyle de rekoru egale etme şansını bulacağımızı anlatmak gerek.
14 Mayıs 2007 günü, bir anneler gününde, önce hazırlık maçlarında oynamasına rağmen, Anelka'nın, Fransa milli takımının DÜnya Şampiyonası kadrosuna alınmadığını öğreniyoruz. Onun kadar bizler de üzgünüz. Sonrasın kaçırılan şampiyonluk, Daum'un ameliyat olacağı, uzun süre futboldan uzak kalacağı yani Fenerbahçe'den ayrılacağı çıkıyor ortaya. Yeni transfer peşindeyken Nobre'yle ayrılıyor yollar. O da sezon boyunca kendisine sahtekar diyen bir camianın kucağına gidiyor. Ona sahtekar diyenler de birden bire çok sevmeye başlıyorlar. Nobre'yle yolları ayırmanın nedeni yabancı sayısındaki kısıtlamalar ve transfer listesindeki daha kaliteli oyuncular. Yabancı sayısını arttırmamak için baskı yapıp bunu başardıklarını söyleyen bir duruş takımı başkanı, Nobre'yi ilk fırsatta Türk vatandaşı yapacak ilerleyen günlerde. Hem de 'Fenerbahçe'yi yüzüncü yılında şampiyon yapmamak' gibi ir hedefle başlayacak sezona. Nobre yeni formasını giyiyor, sanki şişmanlamış, yok yok yeni saç modeli mi acaba diye düşünürken, eskideki güzelliğinin aslında sarı lacivert çubukludan geldiğini fark ediyoruz. Giyelim güzelleşelim dostlar.
O sırada başkanımız bırakıyor görevi. Diyor ki 'Aziz Yıldırım'ı sevmeyenler, ondan nefret edenler, Fenerbahçe'ye zarar verecek'. Yine ayaklanıyor camia, 'aman başkan gitme' diyor. Eski başkanlar sırayla geliyor kulübe, kal diyorlar. Kongre kararı alınıyor, başkan adayı çıkmıyor. Dayanamıyor başkan yine giriyor seçime. Daha güçlü, daha emin kendinden. Çok kulübün kaldıramayacağı travmalar silsilesini atlatıyor gibiyiz. Teknik direktör arayışı sürüyor bu arada. İyiler Dünya Kupası'nda görevli. Atladıları her turda bir sıfır ekliyorlar isteyecelerine. Rakam büyüyor büyüyor. Sonra bir efsane çıkıp geliyor. Aşina bir ülkeden güzel futbolcu Zico şereflendiriyor teknik direktörlük görevini.
Sezonu açıyoruz. Luciano hazırlık maçında sakatlanıyor. Hem de ciddi bir sakatlık bu. Sezonun ilk yarısını kapatıyor. Yeni stoper arayışı başlıyor hemen. Luciano ile severek ayrılıyoruz. Can, Servet, Önder bazen Deniz alıyor nöbeti. O sırada yeni bir mehmedimiz oluyor, Aurelio Türk vatandaşlığına geçiyor.
Şampiyonlar Ligi ikinci ön eleme turunda zayif bir ekip çıkıyor karşımıza. B36 Torshavn'ı toplamda 9 gol atıp hiç yemeden eliyoruz. Yeni oyuncumuz Tümer'in resmi maçlardaki ilk golü de geliyor. Taraftar da Tümer'e teşekkür edip 'O forma kutsaldır, nasip olmaz herkese' diyor. Tümer Fenerbahçe'yle ilgili olarak sezon sonunda şöyle diyecek 442 muhabirine, '...Daha önce içini bilmiyorken, dışarıdan yapılan 'Fenerbahçe'nin oyuncusu' 'Fenerbahçe Cumhuriyeti' gibi ifadelere, biraz da öfkelenerek 'Ya bunlar neden bahsediyor?' derdim. Ancak içerisine girdikten sonra hakikaten özel olduğunu anladığnız bir camia Fenerbahçe, farkı çok net hissedebiliyorsunuz. Alah her oyuncuya Fenerbahçe'de oynamayı nasip etsin. Stadıyla ve taraftarıyla, her futbolcunun o güzellikleri yaşamasını isterim.... Bu arada unutmadan, sarı lacivert çubuklu Tümer'i de güzelleştirmiş tabi. Giyelim güzelleşelim dostlar.
Üçüncü ön elemede eski dostun takımı, Rebrov'un Dynamo Kyiv'i çıkıyor torbadan. Gazeteler Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi şampiyonu ilan ederlerken lig başlıyor. İlk maçımızı evimiz güzel evimizde, Kadıköy'de Kayseri Erciyesspor'la oynuyoruz. Bu maçta görüyoruz ki bu sezon hakemler de yenile, maçlar onlara rağmen kazanıla. Appiah'a tekmeleri savuranlar sahada Appiah kırmıı kartla oyun dışı kalıyor daha 31'de. 2-0 öndeyken tam bir saat bir kişi eksik oynuyoruz. Tümer'le Alex beraber oynar mı sorularına Alex 3, Tümer 1 golle veriyor yanıtı.
Hafta için Kiyev'e gidiyoruz. Daha 34'üncü saniyede yenik duruma düşmemize rağmen, çok iyi oynuyoruz. Beraberliği yakalıyoruz, öne geçecek fırsatları ne yazık ki kullanamıyoruz. İyi oynarken yenik duruma düşüyoruz. Sonra Serkan atılıyor. Eksik olmamıza rağmen beraberlik şansını da buluyor ancak kullanamıyoruz. Sonra bir gol daha geliyor ve 3-1 yenik ayrılıyoruz sahadan.
İkinci haftada Gençlerbirliği deplasmanına gidiyoruz. TÜmer'in iki asisti, Alex ve Tuncay'ın golleri 3 puanı getiriyor. Sonra tekrar evimizde Rizespor'u konuk ediyoruz. Zor geçen maçın ilk yarısını, Alex'in golüyle önde tamamlıyoruz. İkinci yarıda Tümer'in golü farkı ikiye çıkarıyor. Rizespor'un çabası bir gol getiriyor ancak puanlar bizim oluyor. 3 haftada aldığımız 9 puanla liderlik koltuğuna oturuyoruz.
Sırada Dynamo Kyiv rövanşı var. Tıklım tıklım tribünler önünde başlıyor maç. Başladığı gibi de golü yiyoruz yine. Appiah beraberliği sağlıyor müthiş bazukasıyla. Devre biterken bir gol daha geliyor rakipten. İkinci yarıda Kerim'in bazukası sağlıyor beraberliği. Kalan dakikalarda başka bazuka çıkmayınca maçtan ve Şampiyonlar Ligi'nden beraberlikle ayrılıyoruz. Şimdi hedef UEFA'da puan toplamak.
Defansta Luciano'nun eksikliğini Uruguaylı Lugano'yla dolduruyoruz hafta içinde. Hafta sonu da komşu ile gidiyoruz. Sakarya'da yeniden hortluyor hakem hataları. Hakeme rağmen kazanamıyoruz bu defa. Tuncay'ın golü yanlış bir ofsayt bayrağıyla iptal edilirken rakip kalkmayan ofsayt bayrağı sonucunda önce geçiyor. İşin ciddiyeti iyice ortaya çıkıyor artık. Duruşçular gerçekten şampiyon olmamızı engellemek niyetindeler.
Hafta için UEFA ön elemedeki rakip çıkıyor torbadan, Randers. Sonra Kezman, Deivid ve Edu da güzelleşiyorlar çubukluları çekip. Antalyaspor'u konuk ediyoruz hafta sonunda. 68 dakika sıcaktan ve oyundan sıkılanlar, kalan 22 dakikada 4 tanesi bize ait olan 6 gol görüyorlar. Bu 6 kulak çınlatan 6 değil. Lugano iki golle takdim ediyor kendisini. Geçtiğimiz yılın duran top canavarı yeniden ayağa kalkıyor galiba.
Sonra Randers geliyor mabede. Yine gazetelerden itfaiyeci, garson haberleri boy gösteriyor. Biz Trömsö bozgununu seyretmiş bir ejdadın evlatları olarak, karşı yakadaki düşman kardeşin ağzının sütten yanması, yoğurdu üfleyerek yeme çaresini buluyoruz. Korktuğumuz başımıza geliyor mu amanın derken rakip önce geçiyor. Sonra Kezman'ın da ilk resmi golüyle kazanıyoruz maçı 2-1. Kalkıp Sivas'a gidiyoruz. Kezman otomatiğe başlamış, enfes bir uzak medafeli şutla öne geçiriyor takımı. Sonra beraberliği sağlıyor ev sahibi. Lugano, Türkiye'de Fenerbahçe oyuncuları kırmızı kartla kolayca tanışır kuralıyla tanışıyor. İlk puanlarımızı kaybediyoruz beşinci haftada. Sonra Konya'ya gidiyoruz, Kezman mükemmel bir golle selamlıyor tribünleri. Biz de Aykut Kocaman'ı, onun güzelliklerini hatırlyoruz bu golle.
Deplasmana iyice alışınca atlıyoruz uçağa kendimizi Danimarka'da buluyoruz. İstanbul'daki maçtan çok daha rahatını oynuyoruz deplasmanda. Deivid, Tümer ve Tuncay belirliyor skoru. Grup kuraları çekilmeden hemen önce Bursaspor'u konuk ediyoruz mabedde. Ligdeki ilk yenigimizle sonuçlanıyor maç. Üzüyor takımı durumumuz zira kendi evimizde çok uzun zamandır yenilgi yüzü bilmiyoruz. Ertesi hafta Ankaraspor deplasmanına gidiyoruz. Günlük günelik bir havada şenlikli iki golle 2-0 tamamlıyoruz ilk yarıyı. 'Tamam' diyoruz 'Fark gelir', takım rahvete girip lemizde görüyoruz bu defa iki golü. İyi oynayamıyoruz.
Yine çalkalanıyor etraf, öyle ya üç haftada sadece bir galibiyt alabiliyoruz. Aynı üç haftada Galatasaray eivnde oynadığı iki maçta berabere kalıyor, deplasmanda yeniliyor, konuşulmuyor. Bu arada UEFA Kupası'nda gruplar kurulduğundan beri ilk kez Avrupa'nın 4 büyük liginden takımlar aynı gruba düşüyor. Bir Alman, bir İngiliz, bir İtalyan, bir de İspanyol, fıkra gibi doluşuyor grubumuza. Biz de ilk defa UEFA'da gruplara düşüyoruz.
İlk maçımızı deplasmanda Newcsatle ile oynuyoruz. Sezonun en iyi performansı, basit bir defans hatasıyla puansız kalıyor. Moral bozmuyor yenilgi zira takım afedersiniz taş gibi oynuyor. Sahamızda Kayserispor'u yine enfes bir oyunla 4-1 yeniyoruz. Bu sırada ligde fırtına gibi esen bir Vestel Manisaspor var. Ne acıdır lig lideri olmalarına rağmen naklen yayınlanmıyor maçları. Ersun Yanal liderliğinde iyi koşuyorlar. Sıradaki maçımız da Manisaspor'la. Kazanırsak lider olacağımız maçı Deivid'in şapka çıkarttırmasıyla, 3-2 kazanıp bize ait olan liderliği alıp dönüyoruz İstanbul'a. Fenerbahçe bu tarihten itibaren ligin sonuna kadar lider kalıyor. Liderliğin kaymağı da 2-0'lık Gaziantepsor maçıyla geliyor.
Bu sırada bir başka turnuva daha başlıyor, Fortis Türkiye Kupası. Grubumuzdaki ilk rakibimiz Sivasspor. Sivas'ta oynayıp 4-0 kazanıyoruz. Zico ligde az dakika bulan ya da hiç bulamayan oyuncuları tercih ediyor kupa maçlarında. Akabinde Denizlispor deplasmanın gidiyor. Varlık dahi gösteremediğimiz sezonun en kötü performansına rağmen bir puanla dönüyoruz eve. Sonraki hafta ilk derbimize çıkıyoruz mabedde. Beşiktaş tipik bir deplasman takımı gibi defansı düşünüyor maç boyu. Maçı zorlayan, kazanmak isteyen biziz. Baskıyı kuruyoruz, 8'de Deivid'le golü buluyoruz ancak hakemler yine görev başında. Hakem Vedat Yüksel bu bariz golü ofsayt gerekçesiyle saymayarak 2 puanımızı harcıyor. Maç sonunda Beşiktaşlılar'ın şampiyonluk sevinci yaşamaları enteresan geliyor. Duruş bu mudur acaba diyoruz?
Oynanan futbol, kaçan puanı unutturuyor. Hafta içinde pembe mafya Palermo geliyor mabede. Ahkam kesenler Palermo'nun daha Inter'le liderlik çekişmesinde olduğundan habersiz. 3-0 gibi net bir skorla yeniyoruz Palermo'yu. Skordan çok tipik bir italyan takımını sürklase edip yenmek güzel. Sonra atlıyoruz uçağa gidiyoruz Trabson'a. Appiah ve Aureio atıyor, takım 3 puan cepte dönüyor. Döndüğü gibi de İspanya'ya gidiyor.
Celta Vigo deplasmanında da gayet güzel ve basklı bir oyun oynamamıza rağmen yine yenliyoruz. Biz de hemen geri dönüp Galatasaray maçına çıkıyoruz. Bu tip durumlarda mazlum ilacı almak en iyii. Kezman Fenerli oluyor, Alex Fenerli olduğunu hatırlatıyor. Hasan Şaş bildiğiniz gibi. 2-1 kazanıyoruz. Bu maçla birlikte ligde oynadığımız son 4 lig maçında puan vermemiş oluyoruz Galatasaray'a.
Ankaragücü'nün cezası ndeniyle İzmir'e gidiyoruz. Alex'ie yapılan net penaltıyı veremiyor hakem Özkahya. Sonra Kezman'ı atıyor. Yine de kazanıyoruz. Hakeme rağmen kazanıyoruz. Hafta içinde de Eintracht Frankfurt ile gruptan çıkma maçını oynuyoruz. Bir puan yetecekken, iki atakta iki gol buluyor rakip. Herkes, futbol adaleti varsa diye başlıyor konuşmaya. Adaleti yok oysa, herkes biliyor. Tuncay pes etmiyor 2-0'a rağmen. Takımı da ateşliyor. Beraberliği sağlayıp gruptan çıkıyoruz. Diğer UEFA takımımız son iki sezonda olduğu gibi bu sezon da, 5 takım arasında ilk üçe girmenin tur atlamak için yeterli olduğu sisteme rağmen eleniyor. Akabinde İnegölspor maçını da 6-0 (kulakları çınlasın) kazanıp yılı tamamlıyoruz.
Ligin ikinci yarısına Erciyes deplasmanında aldığımız beraberlikle başlıyoruz. Kupa statsü değişince, bir başka grubun ikincisiyle oynacakken kura çekimine gidiliyor. Bizim gibi kendi grubunu lider tamamlayan Gençlerbirliği'yle eşleşiyoruz. Ligdeki maçta araya girince, eşleşme turneye dönüyor. Ligde 2-1 kazanıyoruz, cezamız nedeniyle İzmir'de oynadığımız maçı. Kupanın ilk maçını da 2-1 rövanşı da 1-0 kazanarak yarı finale yükseliyoruz.
Ligde işler istediğimiz gibi gitmiyor. Rizespor'a yeniliyoruz. Sakaryaspor'u 1-0 yeniyoruz. Maçın ilk yarısı sezonun en iyi performanslarından birisi. Ancak skordan çok Martinez'in Semih'e ceza alanında attığı uçan tekme kalıyor akıllarda. Bir vurursam bir de yer vurur misali hakem Bülent Yıldırım, tekmeyi yiyen Semih'in faul yaptığına kanaat getiriyor.
Bir hafta sonra Antalyaspor'a yeniliyoruz deplasmanda. Biz puan kaybederken rakiplerimiz de kaybedince fark kapanmıyor. Sonra İstanbul'da Sivas'ı konuk ediyoruz. Konukseverliğimiz, 2-2'lik sonuçla 2 puanımıza mal oluyor. Ertesi hafta yine iç sahada oynuyor, bu sefer Konya'ya puan vermiyoruz, 3-0 net skor. İkinci yarının en zor deplasmanlarından birisine gidiyoruz. Ligin ilk yarısında evimizde yenildiğimiz Bursaspor'u, deplasmanda 4-0 gibi bir net skorla yenerek yolumuza devam ediyoruz. Aynı Bursaspor ilerleyen haftalar, evinde Galatasaray'ı 2-0, Beşiktaş'ı 3-0 yenecek.
Bursaspor maçı sonrasında Ankaraspor'u da, bir gündüz maçında 2-1 yenerek uzun zamandır ilk kez üstüste kazanıyoruz. Bunu çok konuşuyoruz ve Kayseri deplasmanına gidiyoruz. Tuncay'ın golüyle öne geçmemize rağmen bireysel hatalarla gelen iki golle Kayserispor 2-1 öne geçiyor. Son dakikada Devid'in attığı gol bir puan getiriyor.
Hafta içinde Fortis Türkiye Kupası'nda Beşiktaş'la oynuyoruz. Üstülüğümüzle geçen maçın ikinci yarısında yediğimiz bir golle sahadan yenik ayrılıyoruz. Takip eden haftada evimizde, iki penaltımızın verilmediği maçta Vestel Manisaspor'la golsüz berabere kalıyoruz. Sonraki haftada Gaziantepspor'u deplasmanda 2-0 yenerek, istatistiklere geçen bir olay vuku buluyor, bu sezon ligde ilk kez lehimize penaltı kararı veriliyor. Penaltıyı Alez kullanyor ve golle sonuçlandırıyor.
Hafta içinde Beşiktaş'le 1-0'ın rövanşına çıkıyoruz. 90 dakika sağdan soldan sürklase ettiğimiz Beşiktaş'ı önce Selçuk Dereli sonra da şanssızlık ve becerisizlik sonucunda sadece 1-0 yenebiliyoruz. Uzatmaya giden maçta, Beşiktaş'ın maç boyu yaptığı tek atak gol oluyor ve uzatmalarda yediğimizgolle eleniyoruz. Maçtan daha çok Dereli'nin verdiği/vermediği kararlar konuşuluyor. Aynı Beşiktaş finalde, bu sefer Kuddusi Müftüoğlu'nun hediyeleriyle kupayı kazanacak. Diğer finalist Erciyes'in iki penaltısı verilmeyecek bir de nizami golü geçersiz sayılacak. Yöneticilerimiz kızgın, açıklamalar yapıyorlar. Marco kendisine ve ailesine küfür eden Ricardinho'yu dövüyor. Denizlispor maçı öncesinde çuvalla ceza yiyoruz.
Denizlispor maçında 2-0 öne geçmemize rağmen yediğimiz iki golle sahadan ancak beraberlikle ayrılıyoruz. Puan farkı 2'ye düşüyor. Artık Beşiktaş'ın şampiyonluk şansı kedi ellerinde, bizi yenerlerse 1 puan farkla öne geçmiş olacaklar. 1.600 taraftar, sahadaki 11, yedek kulübesindekiler, yöneticiler, maça gelemeyen milyonlarca Fenerbahçeli tek yürek oluyor. Beşiktaş defansının ofsayt diye DURUŞU, Tuncay'ın nefis arapasıyla buluşan Kezman'ın akıl dolu aşırtma VURUŞU ile filelerle buluşuyor. 1-0 kazanıp dönüyoruz cumhuriyete.
Bir hafta sonrasında Trabzonspor'la oynayacağımız maç, cezamız nedeniyle İzmir'e alnıyor. Yine bir anneler gününde, 9 doğurduğumuz, son dakikalarını heyecanla geçirdiğimiz maçta sahadan 2-2'lik beraberlike ayrılıyoruz. Berabere kalan Galatasaray ile yenilen Beşiktaş'ın puan kayıpları, puan kaybetmemize rağmen aldığımız bir puanla şampiyonluğumuzu ilan ediyoruz. ertesi hafta oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe derbisi, bir hafta boyunca alkıştı, bayraktı derken, gerildikçe geriliyor. Galatasaray seyircisi kontrolden çıkıyor, yüzlerce su şişesi altında, soğunkanlı, ne istediğini bilen, şampiyona yakaşır bir futbolla, Galatasaray'ı deplasmanda yine devirip, şampiyonluğumuzu taçlandırıyoruz. Maç sonunda orta sahaya bayrak dikilecek korkusu, Galatasaraylı futbolcuların orta sahada nöbet tutmalarına neden oluyor. Kiminin rüyası, kiminin kabusu.
Fenerbahçe Dergisi / Haziran 2007
29 Aralık 2007 Cumartesi
2006/07 Sezon Değerlendirmesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder