Bir yılı devirmeye saylı günler kalmışken, hakimin de belirttiği üzere karara çeyrek kala, millet olaya hala at gözlüğüyle bakar, anlatılan masallara inanırken, dimdik durdu yine Aziz Yıldırım. Avukatlarından bunu özellikle belirtiyorum Galatasaray Liseli ve Galatasaray Eğitim Vakfı Başkan Yardımcısı Köksal Bayraktar'ın gözleri yaşartan ve ayakta alkışlanan müthiş savunması sonrasında da durumu çok güzel özetledi. Boyun bükmedi, kendini ezdirmedi. Benim vicdanımda aktı zaten, bir sıkıntı yok. Savunma metni resmi sitede yer aldı. Bir de burada yer alsın. Mümkün olduğunca yayılsın. Yayılsın ki peşin peşin suçlu bulanlara sorduğum İddianameyi okudun mu? ve Savunmaları okudun mu? sorularıma bahane bulamasın bazı yavşaklar.
Her satırı önemli her satırı anlamlı.
Sayın Başkan, Değerli Heyet;
Bir 3 Temmuz sabahı evlerimizden alındık. Sorgusuz sualsiz ne yaptığımızı bilmeden, kime ne zarar verdiğimizi düşünürken birkaç polis memuru kulağımıza fısıldadı "Siz silahlı suç örgütü kurmuşsunuz" diye; ve bir yıllık öykü böyle başladı.Silahlı suç örgütü iddiasını ortaya atanlar bu iddiayla bizleri dinlemeye almıştı. Sizin deyiminizle teknik takibe. Tüm deliller bu suçtan dolayı toplandı. Aziz Yıldırım ve arkadaşları Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak için Silahlı Suç Örgütü kurmuştu. Evlerimizi aramadılar, bahçelerimizi de kazmadılar. Bu örgütün silahlarını kimse aramadı sormadı... Sonradan anladık ki amaç bir yerlerden bir örgüt bulmak ve bizleri oraya katmaktı ve öyle de oldu..Tam silahlı suç örgütü suçlamasına alışmıştık ki sorgular başladı. Gördük ki 6222 sayılı yasa uyarınca "şike" yapmışız. Herhalde "şike" yapmak için "silahlı suç örgütü" kurduk diye düşündük. Tutuklama müzekkerelerinde gördük ki sadece "şike" den tutuklanmışız. Ve yine anladık ki "hakkımızda hüküm verenler" şike suçunun cezasının daha ağır olduğunu anlayınca sağ olsunlar bizleri silahlı suç örgütünden çıkartıp, şike maddesine sokmuşlar. Ve tabi ki tutuklandık.Bugün anlamaktayım ki Aziz Yıldırım’ın aslında en özgür olduğu günlerinin başlangıç tarihiymiş 3 Temmuz.Sonra kademeli ve planlı bir zulüm başladı. İtibarsızlaştırma ve toplum önünde küçük düşürme planları hayata geçirilmeye başlandı. 19 maçta şike olduğu, durumun çok vahim olduğu, hatta bizlerin başka suç örgütleriyle irtibatlı olduğuna dair kampanyalar başlatıldı. Televizyonlarda, gazetelerde kendinden menkul adamlar türedi bizlere her gün küfreden, özel resim ve haberlerimizi yayınlayan, bizleri hedef alan iki lafı bir araya getiremeyen bu şahısların birçok ortak noktaları vardı. Savcı ve polis onlarındı. Bizlerse karşıt güçler. Hep aynı ağızdan konuşuyorlardı, aynı yere bağlı olduklarını söylüyorlardı. Sözde bu haberciler. Savcıdan ve polisten, gizlilik kararı olan dosyadan bilgiler alıp basına sızdırma yarışına girmişlerdi. Aslında buna en güzel cevabı Savcı Mehmet Berk vermişti. Medyada ve basında konuşulanların %90’nın yalan olduğunu açıkça ifade eden Savcımız, bu yalanlarla bir yıl boyunca kişiliklerimize tecavüz edilmesine de izin vermiştir. Gerçi aynı Mehmet Berk "Sivas maçının sonucu böyle olmasaydı bu davayı açmayacaktım" demek suretiyle davadaki ciddiyetini ve bakış açısını ortaya koymuştu; ancak Biz anlamamıştık.Bizler hep sustuk. Aslında ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk. Tam bu esnada sıra Fenerbahçe’ye gelmişti. Türlü oyunlarla Fenerbahçe’nin de önü kesilmeye hakları zorla elinden alınmaya başlanınca artık bizim için olay açığa çıkmıştı.İddianameyi beklemeye koyulduk bir dönem. Hakkımızda uygulanan türlü hukuksuzluklara rağmen. Sonra yasanın değişmesi gündeme geldi. Taraf olmadık. Hatta değişmesin diye tavır aldık. Çünkü artık anlamıştık, yapılmak isteneni. Hakkımızda birileri çoktan karar vermiş meydanlara darağacını kurmuşlardı.. Yasa değişikliği sırasında yaşananlarsa tüm kaygımızı haklı kılmış, tek bir Fenerbahçeli dahi bu yasadan yararlanamamıştı. Oysa bu yasanın adı "Aziz Yıldırım" yasasıydı. Ülkenin Cumhurbaşkanı bile böyle söylemişti. Ama bir tek Fenerbahçeli yararlanamamıştı yasadan. Çünkü bizlerin suçu sabitti:FENERBAHÇELİ OLMAK.Sonra iddianame açıklanınca rahatladık, iddialar yetersizdi. Hukuka açıkça aykırı şekilde toplanan deliller bizleri suçlamaya yetmezdi. İddialar gerekçesizdi, komikti. Tıpkı savcının huzurda verdiği iddianamenin diğer sureti olan mütalaa gibi… Ama iddianamede bir şey değişmiş değiştirilmişti. Bizler bu seferde "Haksız ve Ekonomik Çıkar Amaçlı Suç Örgütü" olmuştuk. Kısacası "silahlı suç örgütünden soruşturulup, şikeden tutuklanıp, haksız ve ekonomik çıkar amaçlı suç örgütünden" yargılanacaktık. Bu kadar telaşa, böylesine önemli makamları sırf bizleri buralarda yargılamak için bu durumlara düşürmeye ne gerek vardı. İstenilse bizler burada Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmak için dilekçe dahi verebilirdik. En azından devletin ciddiyetine gölge düşürülmemiş olurdu diye düşündük…Sonra yargılama başladı. İlk defa konuşabiliyor, savunma yapabiliyorduk. Müteşekkirdik… En azından hak ettiğimiz saygıyı görüyorduk. Yargılanma tarafınızdan hızlı bir şekilde yapılıyordu. Yine tutukluyduk ancak daha da özgürdük. Tam bir şeylerin değişmeye, bazı oyunların bozulmaya başladığını düşünmeye başladık. Bu seferde "hızlı bir şekilde ceza vermek için yargılanma yapıldığı" dedikoduları çıktı karşımıza. Şu anda bu dedikodular ve sizlerle baş başayım.Sizler benim örgüt kurmadığımı, bu insanların örgüt üyesi olmadıklarını çok iyi biliyorsunuz.Kenan Yaralı’ya şike parası yollamadığımı İbrahim Akın’a hiç bir Fenerbahçeli yöneticiden para gitmediğini, bu paraların tespit dahi edilmeden suçlandığımızı, Kulübüyle sözleşmesi devam eden bir oyuncuya "transfer şikesi" teklif edilemeyeceğini, Sivas’taki çantanın içinde şike parası değil, biletler olduğunu Ümit Karan’a, Bülent Uygun’a, Sezer Öztürk’e, Emenike’ye şike veya teşvik teklifinde bulunmadığımızı konuşmalardan açıkça anlıyor, biliyorsunuz.Üç tarlanın şike söylemi olduğuna kendisi bile inanmayan savcı gibi sizler de eminsiniz. Bu tür söylemlerle bizlere ceza verilmemesi gerektiğini…
Biz de herkes kadar temiziz derken, diğer takım ve yöneticilerin tapelerini çok iyi biliyorsunuz ve 1300 tapeden tarafıma ait 103 tapeden bir tanesinin bile bu nitelikte olmadığını biliyorsunuz.Türkiye Cumhuriyeti ve Fenerbahçe’den başka aşkımız ve zayıf noktamız olmadığını, Fenerbahçe’ye ve bizlere yaşatılanları hak etmediğimizi biliyorsunuz.
Bu ülkeyi, bu vatanı bölmeye çalışanlara övgü ve ayrımcılık yarışında olanların konu biz olunca nasıl acımasız olduklarını görüyorsunuz.Türkiye sevdalısı olarak Türk Sporuna, Türk sporcusuna bu kadar katkı yapan, devletten bir kuruş almadan, stadını yapan, amatör branşlarda kimsenin hayal edemeyeceği şampiyonlukları kazandıran, sporcuları ve Türk sporu için her şeyini vermeye hazır olan Aziz Yıldırım’ın haksız ve çıkar amaçlı suç örgütü kurmadığını çok çok iyi biliyorsunuz.
Bizim tutuklu olmamızın, mahkum olmamızın bizler için önemli olmadığını, yeter ki Fenerbahçe’ye bir zarar gelmemesinin tek düşüncemiz olduğunu biliyorsunuz.Ben de sizlerin bunları bildiğinizi çok iyi biliyorum. Ve sizlerden bildiğinizi okumaktan vazgeçmemenizi talep ediyorum. Çünkü Aziz Yıldırım’ın bundan önce olduğu gibi bundan sonrada bildiğini ve inandığı yolda yürüyeceğini tüm kamuoyuna ilan ederim.Vereceğiniz karar sadece Aziz Yıldırım’ın bağımsızlık kararı olmayacaktır. Bu karar aynı zamanda Türk Yargısının bağımsızlığına dair olacaktır. Bilinmelidir ki adaletsizliği engelleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ancak mücadele etmediğimiz hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır.Bizler hakkımız olmayandan, yasalarda yazılmayanlardan fazlasını hiç istemedik sizlerden. Anayasanın 37.maddesi "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılamaz" dese de bizler neden özel yetkili mahkemelerde yargılandığımızı anlayamadık. Ya da 6222 sayılı yasadan yargılanmamız yapılıp, ceza almamız istenirken neden aynı yasada yer alan ve görevli ve yetkili mahkemeleri açıkça belirten maddelerin tarafımıza uygulanmadığını anlamadık anlatamadık.Ya da benzer durumlarda bir gün bile tutuklu kalmayan onca insan varken bu bir yıllık esaretimizi açıklayamadık. Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2010/11 sayı 08/06/2010 tarihli kararında "İddianamede yer alan iletişimin tespiti kayıtlarından davacının, şüpheli sıfatı ile tüm yaşam ve faaliyetlerinin çok yakından izlendiği anlaşılmaktadır. Bu denli Teknik imkanlara rağmen kaçma veya delillerin karartılması ihtimalinden söz edilmesi inandırıcı bulunmamaktadır" şeklindeki tespit ve sonuçların neden ve niçin tarafımızdan esirgendiği tüm kamuoyu nezdinde izaha muhtaçtır.Spor Hukukuna ait bir ihtilafın neden spor hukuku düzenlemeleri tahtında çözümlenmediğini defalarca sorduk söyledik. Bu sırada bunu birileri daha söyledi. UEFA…Evet …Fenerbahçe üzerinden oynanan oyunların bittiği bu günlerde UEFA ders niteliğinde bir karar verdi bizlere hepimize…Aslında bu kararda önemli olan kararın kendisi yada sonuçları değildi... Karar sadece spor hukuku yargı organlarının yaptığı yargılamayı esas alıyor, Özel yetkili organize ve Özel Yetkili Savcılık’ın hiçbir işlemi ve tasarrufunun adı dahi anılmıyordu kararda.Sayın Başkan,
Bizlerin haklıyken peşinen haksızlığı seçeceğimiz yegane durum; Türkiye Cumhuriyeti menfaatleridir.Bu kararınız Fenerbahçe’den öte Türk Futbolunun geleceği ile itibarı ile ilgilidir. UEFA kararı göstermiştir ki yapmış olduğunuz bu yargılama, spor hukuku hükümleri itibarı ile tanınmamakta; hatta UEFA da aleyhe durum ve delil olarak dahi değerlendirmeye tabi tutulmamaktadır. Uluslar arası kurum ve kurallarının Türk ve dünya futbolu üzerindeki hakimiyeti kamuoyunun malumudur. Bu nedenle sizlerin sırf soruşturmayı yapan Polis ve Savcıları incitmemek, kamuoyunun bazı kesimlerini tatmin etmek ya da belki de Aziz Yıldırım’ın tasfiyesini sağlamak için sadece vicdanen vereceğiniz karar, inanın Türk futbolunun sonu olacak ve futbolda Türkiye’nin her platformda lekelenmiş damgalanmış 3.dünya ülkesi muamelesi görmemiz sonucunu doğuracaktır.Unutulmamalı ve şu sıralar sıklıkça hissedilmektedir ki Türkiye her geçen gün
"Damarlarındaki asil kanın farkına biraz daha varmak zorundadır"Bu kararda,
Sorumluluğunuz,
Sorumluluğumuzdan daha az değildir.Yine de;Sayın makamınız tahtında tüm Türk yargısına olan inancımı yineler, son sözümüzün "bu sevda bitmez" ve "her koşulda FENERBAHÇE" olduğunu dosta, düşmana ilan ederim.
Bununla birlikte mütalaada yer alan itham ve iddiaların asılsızlığı yapılan savunmalarımızla açıkça ortaya konulmuştur. Hiçbir maçta şike ve teşvik yoktur. Şike teşebbüsünde bulunulmamıştır; teşvik primi verilmemiştir. Tüm Kamuoyunun malumu olduğu üzere, tüm hesaplarımız re’sen atanan Bilirkişi ve Dernekler Masası tarafından incelenmiş ve hiçbir hukuka aykırı tasarrufun ya da usulsüzlüğe tesadüf edilmemiştir. Bu gerçeğin Sayın Mahkemece tespit edileceğine dair olan inancım tamdır.
İşbu açıklamalar ve tespitler tahtında tahliye ve beraat yönünde karar vermenizi, talep ederim.Aziz Yıldırım
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder